Gâfil Ne Demek Osmanlıca? Siyaset Biliminin Aynasında Bir Kavramın Derin Anlamı
Bir siyaset bilimci olarak, iktidar ilişkilerini incelerken en çok dikkatimi çeken şey, toplumların bazen bilinçli, bazen de bilinçsiz biçimde nasıl yönlendirildikleridir. Bu yönlendirilme hâli, kimi zaman gönüllü bir itaate, kimi zaman da farkında olunmayan bir teslimiyete dönüşür. Osmanlıca’da sıkça kullanılan bir kavram vardır ki, bu durumu tek kelimeyle anlatır: “Gâfil.”
Gâfil, sadece “habersiz” veya “umursamaz” demek değildir. Bu kelime, siyaset bilimi açısından değerlendirildiğinde, bir toplumun veya bireyin iktidar ilişkilerini kavrayamama hâlini temsil eder. Gaflet, farkındalık eksikliğinin ötesinde, sistemin sürdürülmesini sağlayan görünmez bir siyasal mekanizmadır. Bu yazıda, “gâfil” kavramını tarihsel ve politik bağlamıyla, güç dengeleri ve vatandaşlık bilinci ekseninde inceleyeceğiz.
Gaflet ve İktidar: Görünmeyen Yönetim Biçimi
İktidar, sadece zora dayalı bir hâkimiyet değildir; aynı zamanda insanların zihinleri üzerinde kurulan bir etkidir. Gâfil birey, bu etkinin farkında olmadan ona hizmet eden kişidir. Osmanlı siyasetinde “gaflet” kavramı genellikle yöneticilerin halk üzerindeki etkisini, halkın ise yönetenlerin niyetini görememesini açıklamak için kullanılmıştır.
Modern siyaset teorisinde Michel Foucault’nun “iktidar bilgiyle işler” tezi, tam da bu noktaya temas eder. Bilinçsiz bir yurttaş, aslında en kolay yönetilen yurttaştır. Gaflet, iktidarın sessiz aracıdır; bireyler direnmez çünkü neye direnmeleri gerektiğini bilmezler.
Peki, biz modern vatandaşlar olarak ne kadar farkındayız? Yoksa çağımızın dijital şeffaflığı, yalnızca daha derin bir gafletin üzerini mi örtüyor?
Osmanlı’dan Günümüze: Kurumsal Gafletin Devamı
Osmanlı toplumunda “gaflet” hem bireysel hem kurumsal bir eleştiri aracıydı. Devletin güçlü yapısı, bireyin sorgulama yetisini bastırabiliyordu. Bu, yalnızca halkın değil, kimi zaman yöneticilerin de “gaflet uykusuna” dalmasına neden oluyordu.
Bugün modern devletlerde bu durum farklı bir biçim almıştır. Kurumlar, medya ve bürokrasi aracılığıyla bilgi akışını yönlendirir; vatandaşlar bilgiye eriştiklerini sanarken aslında filtrelenmiş bir gerçeklikle karşılaşırlar. Bu da kurumsallaşmış bir gaflet kültürü yaratır.
Osmanlıca’daki “gâfil” kelimesi, bu yapısal körlüğün tarihsel bir sembolü gibidir. Zira her dönemin iktidarı, kendi “gafillerini” yaratır: geçmişte saray çevresi, bugün medya algoritmaları.
Cinsiyet ve Gaflet: Güç Stratejileri ve Demokratik Katılım
Siyaset bilimi, yalnızca kurumların değil, toplumsal cinsiyetin de güç ilişkilerini nasıl şekillendirdiğini analiz eder. Erkek bakış açısı genellikle stratejik, kontrol odaklı ve rekabetçidir; güç elde etmek, onu korumak ve yönlendirmek ister. Bu durumda, erkek siyaset anlayışında “gaflet”, stratejik başarısızlıkla eş anlamlıdır — yani farkında olmamak, kaybetmektir.
Oysa kadın bakış açısı çoğu zaman daha katılımcı, iletişim temelli ve empatik bir yapıdadır. Kadınlar, demokratik süreçlerde “duyarlılık” ve “ilişkisellik” aracılığıyla farkındalık geliştirirler. Bu bağlamda, kadınların politik varlığı, gafletin panzehiri olarak görülebilir: farkında olan, duyan, hisseden bir siyasetin temsilidir.
Bu fark, bize önemli bir soru sordurur: Güç, yalnızca stratejiyle mi kazanılır, yoksa farkındalıkla mı korunur?
İdeoloji ve Gaflet: İnandığımız Şeyler Bizi Nasıl Kör Eder?
Her ideoloji, kendi hakikatini mutlaklaştırma eğilimindedir. Bu, bireyleri alternatif düşüncelere karşı körleştirebilir. Osmanlı’da “gâfil” çoğu zaman hakikati göremeyen, ideolojik sınırlar içinde kalan kişiyi anlatırdı. Günümüz politik dünyasında da benzer bir durum söz konusudur: medya, siyasal kimlikler ve sosyal ağlar aracılığıyla insanlar kendi yankı odalarında yaşamaya başlarlar.
Bu durumda, modern “gaflet”, artık cehaletten değil, fazla bilgi ve yanlış yönlendirilmiş inançtan kaynaklanır. Birey her şeyi bildiğini sanır ama gerçeğe en uzak olduğu noktadadır.
Vatandaşlık ve Farkındalık: Gafletin Zincirini Kırmak
Bir toplumun siyasal olgunluğu, vatandaşlarının farkındalık düzeyiyle ölçülür. Gâfil vatandaş, kendi haklarını bilmeyen; bilgiyi, sorumluluğu ve iradeyi devlete devreden vatandaştır. Oysa demokratik sistem, tam tersine, farkında yurttaşlara ihtiyaç duyar.
Bu anlamda siyasal bilinç, yalnızca oy vermek değil, karar süreçlerine katılmak demektir. Farkında bir vatandaş, iktidarın yönlendirmesine karşı “düşünen” bir direnç noktası oluşturur.
Ancak şu soruyu sormadan geçemeyiz: Bugünün toplumlarında gerçekten farkında mıyız, yoksa yalnızca farkındalık yanılsaması mı yaşıyoruz?
Sonuç: Gafletin Gölgesinde Bir Siyaset
Gâfil, Osmanlıca bir kelime olmanın ötesinde, siyasal bilincin eksikliğini tanımlayan evrensel bir kavramdır. İktidar, kurumlar ve ideolojiler var oldukça, gaflet de var olacaktır. Ancak her dönemin farkındalık çağrısı da kendi içinden doğar.
Erkeklerin stratejik gücü, kadınların demokratik duyarlılığıyla birleştiğinde, siyaset yeni bir dengeye kavuşur. Çünkü gerçek güç, yönetmekte değil, anlamada yatar.
Son bir soru: Eğer her çağın “gâfilleri” varsa, biz bugün hangi rolü oynuyoruz — yöneten mi, yönlendirilen mi, yoksa sadece sessizce izleyen mi?